26 Ocak 2010 Salı

karların arasından el sallayan çocuk.

dün gece saat 1:00 de havaalanından evime döndüğümde, yapabileceğim iki şey vardı. bunlardan ilki rey'e yarın araba çıkarma arabasız git işine diyip mışıl mışıl yatıp uyumaktı. ama diğer seçeneği seçtim.

iki kova kaynar su, bir spatül, eldivenlerim ve şapkamla asansörün yolunu tuttum.
gece bembeyaz ve bir o kadar sessizdi. kediler bile ortalıkta dolanmıyor. sessiz dediysem sessizliğin de bir sesi vardır. vurdum kendimi arabanın tamamını kaplamış 30santim kalınlığında kara. üstüm başım kar ve soğuğa bulandıkça daha da keyifle eşelemeye başladım karları.

dün gece karların arasında tek başıma geçirdiğim 20 dk beni tam 25 sene geriye; karların dizime kadar değil belime kadar geldiği, ve tek meselenin karların içinde uzanmak ve yuvarlanmak olduğu zamana götürdü. ne kadar da güzel dertlerimiz varmış o zamanlar. ve doğal olarak ne kadar değişmeyeceğini düşündüğüm kendim, evrime uğramışım. mesele ne kadar da değişmiş, dallanmış budaklanmış. ama tek meselesi karların içinde oynamak olan çocuğun hala orda olduğunu gördüğümde içim ısındı. onu kaybettiğimizi sanırız çoğu zaman ama o tüm saflığıyla ordan gülümsüyor bize her seferinde, yarım saat onunla oynadıktan sonra hoşakal diyor, bir daha ki kar yağışında görüşmek üzere. yukarı çıktığımda söylenmeye başlamıştım bile; leş gibi kara bulaştım, her tarafım sırılsıklam oldu...

4 Ocak 2010 Pazartesi

kendimizi affetmeliyiz, ama suya sabuna dokunarak:)

geriye doğru baktığımda eskilerde kalmış hatalar görüyorum zaman zaman. öyle çok büyük hatalar değil tanrıya şükür:) ufak tefek, ama hatırlayınca pişmanlık çektiren cinsten. bunların bazısı doğrudan, katıksız kendi hatam; bazansa bana karşı yapılan bir hataya aşırı tepki vererek yapılmış hatalar. ama öyle de böyle de hata işte.

ancak dünyayı gezip gördükçe bazı olgulara hayranlığım artıyor; yaptığı hataları samimiyetle ve tüm sorumluluğuyla taşımaya çalışan, çabalayan kişileri ve toplumları gördükçe, kendimi de dönüştürme vaktimin geldiğini farkediyorum.

yaşadığımız her tatsızlığa sayısız bahaneler yaratarak suçu dünyaya atabiliriz ya da her ne kadar etrafımız sorumlu gibi de gözükse, kendimize yoktan bile olsa bir sorumluluk yaratabilir ve sebep olduğumuz tatsızlıktan kendimize bir ders çıkarabiliriz.

geri dönüp her hatamızı düzeltmeye, her kırdığımız gönlü onarmaya da çalışmak lazım ama bazı durumlarda bu mümkün olmayabilir. ancak en azından dünyadan özür dileyip kendi kendimizi affetmek, ilerisi için daha yapıcı biri olamaya çalışmak ve tabi her mümkün olduğu durumda da eskiden kırdığımız bir ufak parçayı yerine koymak, yapabileceklerimiz arasında. bi de kendi kendimizi affetmek zorunda kaldığımız durumlarda dünyanın da bizi affedeceğini ummalıyız:))