dün gece saat 1:00 de havaalanından evime döndüğümde, yapabileceğim iki şey vardı. bunlardan ilki rey'e yarın araba çıkarma arabasız git işine diyip mışıl mışıl yatıp uyumaktı. ama diğer seçeneği seçtim.
iki kova kaynar su, bir spatül, eldivenlerim ve şapkamla asansörün yolunu tuttum.
gece bembeyaz ve bir o kadar sessizdi. kediler bile ortalıkta dolanmıyor. sessiz dediysem sessizliğin de bir sesi vardır. vurdum kendimi arabanın tamamını kaplamış 30santim kalınlığında kara. üstüm başım kar ve soğuğa bulandıkça daha da keyifle eşelemeye başladım karları.
dün gece karların arasında tek başıma geçirdiğim 20 dk beni tam 25 sene geriye; karların dizime kadar değil belime kadar geldiği, ve tek meselenin karların içinde uzanmak ve yuvarlanmak olduğu zamana götürdü. ne kadar da güzel dertlerimiz varmış o zamanlar. ve doğal olarak ne kadar değişmeyeceğini düşündüğüm kendim, evrime uğramışım. mesele ne kadar da değişmiş, dallanmış budaklanmış. ama tek meselesi karların içinde oynamak olan çocuğun hala orda olduğunu gördüğümde içim ısındı. onu kaybettiğimizi sanırız çoğu zaman ama o tüm saflığıyla ordan gülümsüyor bize her seferinde, yarım saat onunla oynadıktan sonra hoşakal diyor, bir daha ki kar yağışında görüşmek üzere. yukarı çıktığımda söylenmeye başlamıştım bile; leş gibi kara bulaştım, her tarafım sırılsıklam oldu...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder