30 Temmuz 2009 Perşembe

güven duyabilmek

insan denen varlık çoğunlukla sürü halinde yaşar. hayatta pek çok şeyi paylaşarak yaparız.
çalışıp üretirken, gezip tozarken pek çoğumuz ekip halinde faaliyet gösterir, işleri paylaşırız.
böyle bir yapıda, pek çok bilgi kişiden kişiye aktarılır, pek çoğumuz diğerlerinin yapmak üzere söz verdiği işleri yapacağını varsayarak atılımlar yaparız. bizler tüm evrende olan biteni kontrol edebilen varlıklar olmadığımız için güven diye adlandırdığımız mekanizmayı oluştururuz.


güven hakikatten ilginç bir olgu. bir kişinin kendi standartlarımıza göre "güvenilir" olduğunu elle tutulabilir delillerle kanıtlamak mümkün değildir. bu tamamen bir başkasının, o kişi hakkında nesnel olarak yaptığı bir varsayımdır. aynı durum tersi yani "güvenilmez"lik için de geçerlidir. iş hayatında paramızı ve iktidarımızı, arkadaşlık hayatımızda manevi yatırımımızı her zaman belli bir güven veya güvensizlik duygusuyla hareket ederek konumlandırırız.

güvene çok kapsamlı tanımlar yapılabilir, ama özünde güven istatistiki bir altyapıya dayanan bir tahmin, bir kumardır. sevdiğiniz veya sevmediğiniz birinin karmaşık kişiliği içinden bir davranış veya tepki , bir dürtü deseni çıkarmaya çalışırız. böylelikle karşımızdaki kişi belli durumlarda hoşumuza giden şekilde davranıyorsa o kişiyi belli bir kalıpta değerlendirmeye başlar ve örneğin severiz, güvenilir buluruz. ancak bu kalıp bozulduğunda hayal kırıklığına uğrarız, güvenimiz sarsılır.

kişi başkalarının bir işi yerine getireceğine veya kendisine sadık kalamayacağına emin olamaz; peki kendi kendinden emin olabilir mi...? gördüğüm kadarıyla aslında bir kişi bile pek çok farklı kısımdan oluşur. kişiliğin bu farklı birimleri kendi içinde sürekli çatışır. kişilik ise kişinin bu farklı kısımların süperpozisyonudur. örneğin çok sevecen tatlı ve barışçıl insanların bile içinde çok fazla itilip kakılmış ve muhtemelen itildiği için öfkeli bir yıkıcı kişi vardır. ancak kişinin hayata dair içinde verdiği "sevici mi? yıkıcı mı?" savaşını, örneğin her zaman sevici tarafın kazanacağı ne malum?

bu açıdan bakınca aslında güven veya güvensizlik gibi varsayımsal duygular izafi kalıyor. ama pek çoğumuz hayatımızdaki ilişkileri güven mekanizmasını referans alarak oluşturuyoruz. ilginç olan, güven oluşturulması çok zaman alan yavaş bir süreçken, "güvensizlik" çok hızlı oluşabiliyor. Ayrıca kişi, güvendiği birine, çok ta güvenilir olmayan kaynaklardan alınan bilgi ile bilgiyi sorgulamadan güvenini yitirebiliyor. kime ve neye güveneceğimiz konusunda kendimizi klişelerden kurtarmalı ve düşünsel tembelliğe düşmemeliyiz.

güven kişinin içindeki olumlu yapıcı enerjiyi simgeleyen bir duygudur. konular hakkında yargılamalar güvenin ışığında ama aklı kullanarak yapılmalıdır. karşıdaki unsurun kusurlu bir varlık, yani insan olduğunu unutulmamalıdır. kısa zamanda aşırı güvene kapılanlar hayal kırıklığına uğradıklarında çoğunlukla ötekini kabahatli bulur.

güveni yavaş yavaş, aklı da kullanılarak inşa eden; olumsuz olaylarda hemen karar almak yerine eldeki verileri gözden geçiren; olumsuz veriler doğru ise yıkıp atmak yerine olumlu duygularla güveninin sınırlarını revize edebilen kişiler; ilişkilerinde yarattıkları pozitif enerjinin faydasını mutlaka görüyorlardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder